...::: TÜRK EDEBİYATI :::...
  Şeyhi
 



   
                                                               ŞEYHİ
 
         Hayatı:
 
         Gerçek ismi Yusuf Sinanüddin’ dir. Bazı kaynaklarda Germiyanlı Şeyhi olarak da bilinir. Kendisi Kütahya’ da doğmuştur. Şeyhi eğitim görmek için İran’ a gitti. İran’ da iyi bir tasavvuf eğitimi ve tıp öğrendi. Daha sonra tıp doktoru oldu. Osmanlı ve Germiyan saraylarında büyük ilgi gördü. Sultan Çelebi Mehmet’ in (I. Mehmet) doktorluğunu bile yaptı. Sultan ona kendisini tedavi etmesinin ödülü olarak bir köy verdi. Şeyhi köye gittiğinde köylüler tarafından dövüldü. Bu olay üzerine en ünlü eserlerinden biri olan Har-Nâme’ sini yazdı.
 
         Divan Edebiyatı’ nın hicivlerindeki önemli isimlerinden biridir. Hacı Bayram Veli’ nin dervişi oldu. Bu yüzden onun Şeyhi mahlasını kullandığı da söylenir. Şeyhi’ nin 1431 yılında öldüğü sanılmaktadır.
 
         Edebi eserlerinin yanında tıp üzerine de eserleri vardır. Bunlar Kenz-ül Menafi, Hab-Nâme, Ney-Nâme’ dir
 
 
Eserleri:
 
HAR-NÂME
 
Bir eşek var idi zâif ü nizâr
Yük elinde katı şikeste vü zâr
 
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
 
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır
 
Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
 
Eydür idi gören bu sûretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu
 
Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
 
Toğranur idi arpa arpa teni
Gözi görince bir avuç samanı
 
Kargalar dirneği kulağında
Sinegün seyri gözi yağında
 
Arkasından alınsa pâlanı
Sanki it artuğıydı kalanı
 
Birgün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterür inayet ana
 
Aldı pâlanını vü saldı ota
Otlayurak biraz yüridi öte
 
Gördi otlakda yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüzler
 
Sömürüp eyle yirler otlağı
Ki çekicek kılın tamar yağı
 
Boynuzı ba’zısınun ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
 
Böğrişüp çün virürler âvâze
Yankulanurdı tağ ü darvâze
 
Har-ı miskîn ider iken seyrân
Kaldı görüp sığırları hayrân
 
Geh yürürler ferâgat ü hoş-dil
Gâh yaylâ vü kışla geh menzil
 
Ne yular derdi ne gâm-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
 
Acebe kalur u tefekkür ider
Kendü ahvâlini tasavvur ider
 
Ki birüz bunlarunla hilkatde
Elde ayakda şekl ü sûretde
 
Bunlarun başlarına tâc neden
Bize fakr ü ihtiyâc neden
 
Bizi ger arpa ok u yây itdi
Bunlarun boynuzun kim ay itdi
 
Didi bu müşkilümi itmez hal
Meger ol bir falân har-i a’kal
 
Var idi bir eşek firâsetlû
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû
 
Çok geçürmiş zamâneden çağlar
Yükler altında sızırup yağlar
 
Nûh Peygamber’ün gemisinde ol
Virmiş İblîse kuyruğıyla yol
 
Dir imiş ben döşedimdüm döşeği
Dirilürken ölüp ’Üzeyr eşeği
 
Hoş-nefesdür diyü vü ihl ü fasîh
Hürmet eyler imiş humâr-ı Mesîh
 
Kurd korkar idi kulağından
Arslan ürker idi çomağından
 
Ol ulu katına bu miskîn har
Vardı yüz sürdi didi iy server
 
Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkıl ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
 
Anda k’ıslâh ide tapun şer ü şûr
Har-î Deccâle diyeler ker ü kûr
 
Menzil-i mü’minîne rehbersin
Merkeb-i sâlihîne mazharsın
 
Nesebündür mesel hatîblere
Nefesün hoş gelür edîblere
 
Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
Müşkilüm var keremden itgil hall
 
Bugün otlakda gördüm öküzler
Gerüben yürür idi göğüzler
 
Her biri semîz ü kuvvetlü
İçi vü taşı yağlu vü etlü
 
Niçün oldu bulara enzâni
Bize bildür şu tâc-ı sultanî
 
Yok mıdur gökde bizüm ılduzumuz
K’olmadı yir yüzinde boynuzumuz
 
Her sığırdan eşek nite ola kem
Çün meseldür ki dir benî âdem
 
Har eger hâr ü bî-temîz oldı
Çünkü yük tartar ol azîz oldı
 
Bâr-keşlikde çün bizüz fâik
Boynuza niçün olmaduk lâyık
 
Böyle virdi cevâb pîr eşek
K’iy bilâ bendine esîr eşek
 
Bu işün aslına işit illet
Anla aklunda yog ise kıllet
 
Ki öküzi yaradıcak Hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk
 
Dün ü gün arpa buğday işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
 
Çün bular oldu ol azîze sebep
Virdi ol izzeti bulara Çalab
 
Tâc-ı devlet konıldı başlarına
Et ü yağ toldı iç ü taşlarına
 
Bizüm ulu işimüz odundur
Od uran içümüze o dûndur
 
Bize çokdur hakîki buyrukda
Nice boynuz kulağ u kuyruk da
 
Döndi yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
 
Didi sehl ola bu işün aslı
Çünki şerh oldı bâbı vü faslı
 
Varayın ben de buğday işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
 
Nice yiyem odun ile letler
Bulayın buğday ile izzetler
 
Gezerek gördi bir gögermiş ekin
Sanki dutardı ol ekin ile kîn
 
Aşk ile değdi girdi işlemeğe
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe
 
Arpa gördi gögermiş aç eşek
Buldı cân derdine ilâç eşek
 
Değme kerret ki şevk ile karvar
Toprağın bile götürür harvar
 
Eyle yidi gök ekini terle
Ki gören dir zihî kara tarla
 
Yiyürek toydı karnı çağnadı
Yuvalandı vü biraz ağnadı
 
Başladı ırlayup çağırmağa
Anup ağır yükin ağırmağa
 
Dimiş ol âdemî ki hoş-demdür
Niam oldukda bî-nagam gamdur
 
Pes idüp cûş içinde eşvâkı
Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı
 
Çeker âvâze tîz ider perde
Hoş ser-âğaz ider muhayyerde
 
Nice düzmek ki bozdı âhengi
Perdesin açdı ol cihân nengi
 
Çıkarur har çün enker-ül esvât
Ekin ıssına arz olur arasât
 
Ağaç elinde azm-i râh itdi
Tarlasını göricek âh itdi
 
Dâneden gördi yiri pâk olmış
Gök ekinliği kara hâk olmış
 
Yüreği sovumadı söğmeg ile
Olımadı eşeği dögmeg ile
 
Bıçağın çekdi kodı ayruğını
Kesdi kulağını vü kuyruğını
 
Kaçar eşşek acıyaruk cânı
Dökilüp yaşı yirine kanı
 
Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derd ile âh
 
Yermürü inleyü didi iy pîr
Har-ı rûbâh bigi pür-tevzîr
 
Bâtıl isteyü haktan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum
 
Benem ol gâm yükinde har-ı leng
Gussalar balçığında vâlih ü deng
 
Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmeğine yarıcı var
 
Har gedây-iken arpaya muhtâç
Gözedürem k’urıla başuma tâc
 
İster iken halâldan rûzî
Varım itdüm haramîler rûzî
 
Ger tonuzlara olmaya buyruk
Âh gitdi kulağ ile kuyruk
 
Hükm-i sultâna k’ola pâyende
Çarh çâkerdürür felek bende
 
Kim ola bâri bir iki eclâf
K’ide tevk-i pâdişâha hilâf
 
Şâh kahrı ne’ûzü-billâh eger
Çarh baş çekse ide zîr ü zeber
 
Göklere irdi nâle vü feryâd
Dâd iy pâdişâh-ı âdil dâd
 
Şeyhî uzatma nâle vü âhun
Nüktedândur bilür şehen-şâhun
 
Ger inâyetden istesen tevfîr
Kılma devlet duâsını taksîr
 
Nice kim bu zamâne-i nâ-sâz
Câhile nâz vire ehle niyâz
 
Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs
Ârifi hâric ide âmiyi hâs
 
Ol şehün işi izz ü nâz olsun
Düşmeninün gam ü niyaz olsun
 
(Vezin: Feilâtün mefâilün feilün)
 
 
 
 
 
HAR-NÂME’NİN TÜRKÇESİ
 
Zayıf bir eşek vardı
Yük çekmekten anası ağlardı
 
Bazen odun çeker, bazen su taşırdı
Gece gündüz sıkıntılıydı
 
O kadar ağır yükler taşıdı ki
Yaralardan tüyü kalmadı
 
Eti ve derisi de kalmadı
Teri yükler altında kan gibi akıyordu
 
Onu görenler
Sanki bir iskelet gidiyor diyordu
 
Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü
Arkasına sinek konsa yoruluyordu
 
Gözü bir avuç saman görünceye dek
Teni kıyım kıyım doğranırdı
 
Kargaların derneğini dinler
Sineğin gezip dolaşmasını izlerdi
 
Sırtında palan alınsa
Geri kalan sanki bir köpekti
 
Bir gün sahibi onu himaye eder gözetir
Ona iyilik eder
 
Sırtından palanını alır ve otlamaya salar
Eşek otlayarak ilerler
 
Otlakta yürüyen öküzleri görür
Gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun
 
Otlağı sömürüp yerlerdi
Ki kıllarını çekince kanları damlardı
 
Bazılarının boynuzları ay gibi
Kimisinin de halka halka yay gibi
 
Böğürdüler mi dağlar
Çın çın öterdi
 
Miskin eşek gezip dolaşırken
Sığırları görünce şaştı kaldı
 
İçleri rahat yürüyorlar
Bazen de dinleniyorlardı
 
Ne yular dertleri vardı ne palan üzüntüsü
Ne de yük altında hasta ve şikayetçiydiler
 
Eşek bu hali garip buldu çok şaşırdı
Kendi durumunu gözünün önüne getirdi
 
Dedi ki "Biz bunlarla aynı yaratılışdayız
Elde ayakta şekilde aynıyız
 
Bunların başına taç giydirilmesi neden
Bize bu ihtiyaç ve yoksulluk neden
 
Gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay haline getirdi
Bunların boynuzunu kim ay etti
 
Dedi ki "Eşeklerin en akıllısı falancadan
Başkası bu müşkilimi halledemez
 
Gerçekten de kavrayışlı bir eşek vardı
Hem üst sınıfta hem zekiydi
 
Yük altında yağları eritip
Çok çağlar görmüş geçirmişti
 
Nuh’un gemisine girerken
Şeytana kuyruğuyla yol vermişti
 
Üzeyr’in eşeği öldükten sonra dirilirken
Yatağını ben serdiydim dermiş
 
Sesi güzeldir, ustadır diye
Mesih’in eşeği ona hürmet edermiş
 
Kulağından kurtlar korkar
Çomağından arslan ürkerdi
 
Bizim miskin eşek o ulu eşeğin yanına vardı
Yüz sürdü dedi ki ey yüce kişi
 
Sen eşekler içinde en olgun eşeksin
Akıllısın şeyhsin ehilsin, fazılsın
 
Senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa
Deccal eşeğine sağır, kör diyecekler
 
Sen müminlere yol gösterici menzillerine götürücüsün
Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin
 
Soyun sopun hatiplere konu oldu
Ediblere de nefesin hoş gelir
 
Kuşku yok sen eşeksin bilgesin büyüksün
Benim bir sorun var kerem eyle bunu hallet
 
Bugün otlakta öküzler gördüm
Göğüslerini gererek yürüyorlardı
 
Her biri semiz ve kuvvetli
İçleri dışları yağlı etli
 
Bize nedenini açıkla. Şu sultanlık tacı
Niçin bunlara layık görüldü
 
Gökyüzünde bizim yıldızımız yok mu
Yeryüzünde boynuzumuz olmadı
 
Eşek nasıl sığırdan aşağı olur
Çünkü insanlar şu örneği veriyor
 
Eşek hakir ve anlayışsız olsa da
Yük taşıdığı için azizdir
 
Madem yük taşımakta biz onlardan üstünüz
Peki neden biz boynuza layık olmadık
 
Pir eşek dedi ki
Ey bela bağına tutsak olmuş eşek
 
Bu işin aslını astarını dinle
Aklında noksanlık yoksa nedenini anla
 
Yaratan Allah öküzü yaratınca
Öküzleri rızk nedeni kıldı
 
Öküzler gece gündüz buğday işler
Buğday otlar buğday dişlerler
 
Aziz buğdaya bu öküzler besep olduğu için
Allah bunlara o yüceliği verdi
 
Devlet tacı başlarına kondu
İçleri ve dışları yağ ile et ile doldu
 
Bizim büyük işimiz odundur
İçimize ateş koyan o değersiz nesnedir
 
Gerçek buyruksa
Boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile bize çoktur
 
Cılız, hasta, dertli eşek
Pir eşeğin yanından dertleri artmış olarak ayrıldı
 
Kendi kendine bu işin aslı kolaylaştı dedi
Çünkü kitaptaki bölüm açıklandı
 
Gideyim ben de buğday işleyeyim
O işte yazlayıp kışlayayım
 
Daha ne kadar odunla dayak yiyeceğim
Oküzler gibi buğdayla uğraşıp yücelikler bulayım
 
Giderken yeşermiş bir ekin tarlası gördü
Sanki o ekine kin tutardı
 
Aşkla tarlaya gidip işlemeye başladı
Bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu
 
Yeşermiş arpayı gören aç eşek
Can derdine ilaç buldu
 
Arpayı istekle kavradığı her keresinde
Toprağını da eşek yüküyle götürdü
 
Ekini öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı
Görenler ne acayip ekilmemiş tarla derdi
 
Yiye yiye karnı doydu müziğe başladı
Yere yattı yuvarlandı ağnandı
 
Söyleyip çağırmaya
Ağır yüklerini anarak anırmaya başladı
 
Bir nüktedan kişi demiş ki
Nimetler ezgisiz olunca gam olur
 
Sonra içindeki neşesi taşınca
Nevva-yı uşşak makamını tutturdu
 
Gitgide sesini yükseltti
Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü
 
Cihanın yüz karası sesini öyle yükseltti ki
Nağme düzmek bir yana ahengi bozdu
 
Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca
Ekinli tarlanın sahibi sesini duydu
 
Eline sopayı aldığı gibi yola çıktı
Tarlasının halini görünce inledi
 
Gördü ki tarla ekinden temizlenmiş
Yeşil tarla kara toprak olmuş
 
Küfretmekle yüreği soğumadı
Eşeği döverek kendisini yatıştıramadı
 
Bıçağını çekip başka yerlerini bıraktı
Ama eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti
 
Eşek gözyaşı içinde kan dökerek
Canı acıyarak kaçmaya başladı
 
Yolda aniden karşısına pir eşek çıktı
Ne olduğunu sordu,eşek feryat figan
 
Yalvarıp inleyerek dedi ki ey pir
Koca tilki gibi kurnaz ve hilekar eşek
 
Batıl isteyerek haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım
 
Gam yükünü çeken ve tasa balçığına
Şaşkın sersem bir halde saplanan o topal eşek benim
 
Ne ağır yükü kaldıracak halim var
Ne de taşımama biraz yardım eden var
 
Arpaya muhtaç yoksul bir eşekken
Başıma taç konmasını beklerdim
 
Helalinden rızk isterken
Bütün servetimi haramilere kaptırdım
 
Eğer o domuzlar için buyruk çıkmazsa
Ah, gitti bizim kulak ile kuyruğumuz
 
Padişahın hükmüne
Felek kuldur köledir
 
Bir iki baldırı çıplak da kim oluyor ki
Padişahın nişanlı buyruğunun tersine hareket edebilsin
 
Padişahın öfkesi ki eğer
Felek başkaldırsa onu bile yerle bir eder
 
Benim inleme ve feryatlarım göklere çıktı
Adalet ey adil padişah adalet
 
Şeyhi, inilti ve ahını fazla uzatma
Senin şahlar şahı büyük padişahın nüktedandır, bilir
 
Onun lütuf ve ihsanının artmasını istersen
Devlet için dua etmekte kusur eyleme
 
Varsın bu uygunsuz, ters işler yapan zaman
Cahile naz, ehil olanlara da niyaz verirse de
 
Fesat dünya her ne kadar
Bilgiliyi dışarda tutup cahili has dostlar arasına soksa da
 
O padişahın işi izzet ve naz etmek
Düşmanın işi de gam çekmek ve yalvarmak olsun
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
MESNEVİ
 
(NUBİŞTEN FERHÂD SÛRET-İ ŞİRİN-RA BER-SENG)
 
Turup Ferhâd yirinden ferah-nâk
Kuşandı mest-i şeydâ cüşt ü çâlâk
 
Pes itdiler bir ulu taga irşâd
Ki kûh-ı Bisütûn dinür ana ad
 
Anunçün kim kamu seng idi hâre
Katı buhl ehli gönli bigi kara
 
Bu da’vâ-gâhdan âşüfte Ferhâd
Yügürdi ol taga-dek şöyle kim bâd
 
Çü taş işini itmiş idi pîşe
Eline aldı evvel tîg ü tîşe
 
Kaya şeklinde kıldı nakş ü tasir
Ki nakkaş idemez kâğıda tahrir
 
Temâsil itdi dürlü işret-engiz
Hemân Gülgûn u Şîrîn Şâh u Şebdîz
 
Yazar şîşeyle taşa şekl-i Şîrîn
Niteki Erjeng nakşın Mânî-i Çîn
 
Şu resme kim kimesne görse nâ-gâh
Kalurdı ol nakşa hayrân eyleyûp âh
 
Rivayetdür ki bir yiğit safâdan
Olur ol sûrete âşık havâdan
 
Nice yıl kaldı karşusına hayrân
Ki bir kuyruk bulundu sonra dermân
 
Eritdi yüreği yağın anası
Ki kuyruk oldu ol derdün devâsı
 
Ecep mi derde dermân olsa kuyruk
Ki şimdi kuyruk ile oldı buyruk
 
Bu kuyrukla cihân rûbâhı bâzî
Nice bin gürg ü şîre virdi bâzî
 
Sakın kuyruhdan erzân oldısa narh
Ki tograr eridür bu tâbe-i çarh
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
GAZEL
 
Gönül almaga kıldun âl iy dost
Ne gönül cânı dahı al iy dost
 
Şol harâmî gözüne kan içmek
Emdügün süd bigi helâl iy dost
 
Ne saâdetlü ilduzun var kim
Kutlu olur görene fâl iy dost
 
Biz kula sabr u sen şeha insâf
Bu iki oldu key muhâl iy dost
 
Geçmezem kaametün hevâsından
Ki budur hadd-i i’tidâl iy dost
 
Boynuma sal saçun belâsını kim
Olmasun boynuna vebâl iy dost
 
Sâz ü söz ile ûd isem ne aceb
Işk eli virdi gûş-mâl iy dost
 
Gönül uçmak diler kapunda veli
Can kuşıdur şikeste-bâl iy dost
 
Zülfin uzatdı gam hikâyetini
Kanı Şeyhî’de ol mecâl iy dost

(Vezin: Feilâtün mefâilün feilün)
 
 



GAZEL
 
Ölme gönül firaak ile Îsâ-nefes gelür
Yanma ciger figaan ile feryâd-res gelür
 
Can bülbili teferrüc-i dîdâr kılmasa
Firdevs bostânı gözüne kafes gelür
 
Her bî-haber ne bile mahabbet safâsını
Nâ-merde aşk u derd hevâ vü heves gelür
 
Bilmez kimesne kaafile-i dûstdan haber
Geh geh budur kulaguma bang-ı ceres gelür
 
Şeyhî ko peşpeşeyi dahı şehbâzı kıl şikâr
Sîmürg-i himet olana âlem meges gelür

(Vezin: Mef’ûlü failâtü mafâilü fâilün)
 
 
 
 
 
 
 
GAZEL
 
Didüm visâline irmek didi hayâl-ı muhâl
Didüm cemâlüni görmek didi mübârek fâl
 
Didüm yüzümi yüzüne didi sürme yüzin
Didüm tozunı gözüme didi ki sürmedür al
 
Didüm ki kaametün âfet didi ne togru haber
Didüm ki kaşlarun eğri didi ne egri hayâl
 
Didüm yitürdi kemâlün didi eyâ noksân
Didüm irürdi cemâlün didi güneşe zevâl
 
Didüm ki Şeyhî’yi ışkun didi ki öldüriser
Didüm harâmi gözüne didi kanı halâl

(Vezin: Mefâilün feilâtün mefâilün feilün)
 
 
 
  Bugün 3 ziyaretçitarafından tıklandı  
 
©2007-2008 Bu site İlyas Karanlik, Sercan Ünal, Mehmet Kürşat Değer tarafından "Türk Dili ve Edebiyatı" dersinin proje ödevi olarak hazırlanmıştır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol